(1900'lü yılların başında Laz bekçiler)
Lazlar
Diller:
Lazca, Türkçe, Gürcüce.
Din :
Sünni İslam (Hanefi) çok küçük bir Ortodoks azınlık Batum'da.
İlgili Etnik Gruplar: Megreller, Abhazlar, Gürcüler,
Acaralar.
(Lazca:
"Lazi" (tekil) "Lazepe" (çoğul); Gürcüce Lazi /
ლაზი veya Çani
/
ჭანი ; Antik
Yunanca: Λαζοί (Lazi) ya da Λαζαι(Laze)) Güneybatı Kafkasya ve Kuzeydoğu Anadolu'da tarih boyunca varlığı bilinen
bir etnik Güney Kafkasyalı halktır.
Lazca
konuşan halk, Türkiye'nin kuzeydoğusunda, <tarihte Lazistan olarak adlandırılan> Doğu Karadeniz
Bölgesinde, Artvin'in Hopa (Xopa), Arhavi (Arkabi), Borçka (Borçxa) ilçeleri ve Rize'nin Fındıklı
(Viǯ
e), Arde
şen
(Arta
şeni), Pazar
(Atina),
Çaml
ıhem
şin (Vijadibi)
il
çelerinde;
g
öçmen olarak
İkizdere'nin Merkeze yakın 6 Köyünde, Güneyce Beldesi, Kalkandere'nin bazı köyleri ve 93 Harbi olarak bilinen
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından dolayı Batum, Hopa ve Arhavi'den göç ederek yerleştikleri Gölcük, Yalova, İzmit,
Bilecik, Kocaeli, Sapanca, Kocaali, Karasu, Düzce, Bolu, Akyazı, Hendek, Akçakoca, Samsun, Ordu, Baruthane,
Çarşamba, Vezirköprü, Ladik , Kavak, Havza Sinop-Dikmen gibi yerlerde yaşamaktadırlar.
Kafkasya'da
Gürcistan'ın Acara Özerk Cumhuriyeti'nin Batumi kentinde ve kente bağlı Sarp, Gonio (Gönye), Kahaber, Thilnari
gibi köylerde ve çok az da Ahıska, Ureki ve Abhazya'da olmak üzere 5.000 ile 32.000 Lazın yaşadığı tahmin
edilmektedir. 19. yüzyıla kadar Acara ve Batum'un çevresindeki nüfusun ezici çoğunluğunu Lazlar oluşturmaktaydı.
Ancak Osmanlı-Rus Savaşları'nda gerek Lazların Osmanlı'ya yardım etmeleri, gerekse muhacirlikten dolayı bölgede
Laz nüfusu iyice azalmıştı. Son olarak Stalin'in 1949'da Lazları topluca Orta Asya ve Sibirya'ya sürmesi
Batum'da Lazların sayısını azınlık derecesine düşürmüştür.
Çeşitli
Avrupa ülkeleri ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinde (Estonya, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya) ise ne kadar Laz
yaşadığına dair kesin bir veri bulunmamakla beraber 5.000 kadar Laz yaşadığı düşünülmektedir. Çünkü Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olanlar kayıtlara Türk olarak geçmekte, Gürcistanlı Lazlar ise Stalin döneminde zorunlu
tehcir gereği sürüldükleri yerlerde kayıtlara Gürcü olarak geçirilmektedirler.
Osmanlılar
Lazluk'a (Laz Yurdu) girdikten sonra süreç içinde İslam dinini benimsemişlerdir. Buna rağmen Ortodoks dininden
dönmek istemeyen Lazlar, kilise ve ibadet dili de olan Yunancayı benimseyerek Osmanlı tahrir defterlerine ya
"Rum" olarak geçirildiklerinden Rumlaştılar ya da Lazistan'dan göç edip İç Gürcistan'a sığındığından dolayı
Gürcüleştiler.
1810
yılında tüm Lazistan Sancağı'nın nüfusu 600.000'den fazla iken bunun 400.000'i Osmanlı'nın iskan politikaları
yüzünden yurtlarından sürüldü. 1900'lere gelindiğinde ancak 200,000 kadar insan otokton yerinde
kaldı.
1935 nüfus
sayımında "İslâm Azınlık Dilleri" altında 72.000 kişi Lazca konuştuğunu belirtmişti. Bu da o zamanki Türkiye'nin
%0,53'ünü oluşturmaktaydı. 1975 Türkiye köy sayımında Doğu Karadeniz bölgesinde yaklaşık 90.000 kişi, Batı
Karadeniz bölgesinde 25.000 kişi Milliyet gazetesinin KONDA'ya yaptırdığı ankete göre Türkiye halkının %0,28'i
kendini Laz olarak tanımlamış ve 220 bin kişinin Laz olabileceği tahmin edilmiştir. Habertürk gazetesinin
KONSENSUS araştırma şirketine Kasım 2009-Aralık 2011 tarihleri arasında yaptırdığı “Türkiye Gündemi, Aralık
2011-2012’ye Girerken Türkiye Görünümü” başlıklı araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye'de Laz nüfusu 1.616.412
kişidir. Bu sonuç ile Türk, Kürt, Arap ve Çerkez nüfusundan sonra 5. sırada yer almaktadır.
Tarih:
Lazlar, MÖ 150-600 yılları arasında
Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurarlar.
Arrian, Trabzon ile Dioskuria (Sebastopolis) arasında yaşayan halkları sayarken Lazları da saymıştır:
Kolhisliler, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohlar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar,
Sanigler.
456 yılında Roma İmparatoru Marcian
bölgeyi ele geçirmiş ve Laz Kralı Gobazes’e (Gubaz) boyun eğdirmeyi başarmıştır. Bölgeye bizzat giden
Procopius'un notları (MS 554) yazarın "Tzani (Çani)" olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi
vermektedir:
"Tzaniler, kadim zamanlardan beri,
herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaşamışlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne
doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaşayarak geçirirler. Zira, toprağı işleme konusunda usta
değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli
olmanın ötesinde, son derece taşlık, işlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına
sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiştirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi
sulamak, ne de tahıl yetiştirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda
ağaç da yetiştiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge bitmek bilmeyen kışın etkisiyle, uzun
süre kar altında kaldığından, ilkbaharın başlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden
dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaşam sürmüşler, ama şimdiki imparator Justinianus’un saltanatı
sırasında, general Tzittas’ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede
mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti
tercih etmiş oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaşam
biçimlerini huzurlu bir yola sokmuş oldular ve daha sonra düşmana karşı sefere çıkıldığında, her zaman
Romalıların yanında yer aldılar."
Bizanslı tarihçi Agathias'ın 6.
yüzyılda tuttuğu notlara göre, Yunan mitolojisinin en eski destanlarından Argonautika'da yazanlara göre Yasun ve
adamları, Altın Post'u alıp Yunanistan'a getirmek için Kolhis'e gelmişlerdi. Yasun, Altın Post'un yanı sıra
Kolhis prensesi Medea'yı da ülkesine kaçırmış ve onunla evlenmişti.
"Lazlar büyük ve gururlu bir halktır
ve onlar, oldukça önemli başka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile
abartılı bir şekilde gurur duyuyorlar; muhtemelen kibirli tavırları da bu yüzdendir"
Procopius, Lazların, Roma
İmparatorluğu’nun doğu sınırını korumaları karşılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğünü
bildirmekteydi.
Bizans
ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, 7. yüzyılın sonlarında, Lazika'nın Arap işgaline
uğramasıyla topraklarını terk ederek güneye inmek zorunda kalmışlardır. Latinlerin 1204'te Kostantinopolis'i
işgal etmeleriyle, Bizans kralı olan Komnenoslar Trabzon’a kaçıp yeni bir devlet kurdular. Trabzon İmparatorluğu
yönetiminde, Bizans yanlısı Yunanlar ile Kafkasyalıların konfederal yönetiminin desteklediği Lazlar arasında
kıyasıya bir iktidar mücadelesi başladı. Bunun üzerine Gürcü kraliçesi Tamarın desteğiyle, 1204'te Rize ve
çevresinde "Théma Grand de Lazia" (Büyük Laz Ülkesi Eyaleti)sı kuruldu.
Osmanlı
Devleti
Fatih Sultan Mehmed, 26 Ekim 1461
tarihinde Trabzon'u fethedip Osmanlı Devleti topraklarına katmıştır. Trabzon'un doğusunda 1204 yılında kurulan
Théme De Grand Lazia yani Lazia Teması 'nın bir kısmı Osmanlı Devleti'ne katılmıştır. Kimi kaynaklara göre
Atina’daki (Pazar) Melyat Deresi'ne kadar, kimi kaynaklara göreyse Viǯe sahası
na kadar olan bö
lge Osmanlı
Devleti egemenliğine
girmiştir. Osmanlı Devleti baskısı dışında kalan Laz toprakları ise Gürcülerin yönetiminde kalmıştır. Bir kısım Laz
toprakları Guria, İmereti ve Samtskhe arasında kalmıştır. Büyük kısmı Samtskhe (Ahıska)'de kalmıştır. Ancak Yavuz
Sultan Selim Trabzon valisi iken birçok akımlar yaparak Gonio’ya (Gönye) kadar yayılmış Batum kapılarına
dayanmıştı. Ama karşısında Laz feodal komutanı Ǩaxaber Gurieli'yi
(Guryalı
Kahaber) bulur. Yavuz Sultan
Selim’
e karşı
savaş
an Laz halkı
na komutanlı
k eden Ǩaxaber birç
ok kez Osmanlı kuvvetlerini Lazistan’da (Ç’aneti) mağlup eder. Ancak Trabzon valisi Yavuz’un yeniçerileri
karşısında Lazların yapacağı pek de bir şey yoktur. Nihayetinde Ǩaxaber ö
ldü
rü
lü
r, Osmanlı
lar ancak Ǩaxaber’
in ö
lü
mü
nden sonra Lazistan’
a girmeye muvaffak olurlar. Yavuz Selim Trabzon’dan hareketle, Melo’ya gelir. Melo’dan savaşa savaşa Arkabi,
Viǯ
e, Atina, Xopa, Gonio, Batumi, Ç
xala, Perlevani, Noğ
edi, Sarpi kent ve kö
ylerini abluka altı
na alı
r. Savaş
aralı
ksı
z üç
ay sü
rer, Lazları
n erzakları
tü
kenir. Laz askerlerin yaklaşık 3/4'ü Osmanlılarca öldürülür ve direniş kırılır. Nihayetinde Lazlar teslim olur ve
Trabzon’un işgaliyle başlayan Lazistan’ın Osmanlılarca kuşatılması tamamlanır.
Türkiye
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda, yerlisi oldukları bölgelerin ve Batumi'nin Rusların eline geçmesinden
sonra, Müslüman Lazların bir kısmı Osmanlı topraklarına kitlesel olarak göç etti ve İzmit Sancağı içinde bulunan
bölgelere yerleştirildiler. Osmanlı-Rus savaşlarında Laz gönüllüler Ruslara karşı Osmanlıların safında
savaşmışlardı. 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması üzerine de bir kısım Müslüman Laz yine Türkiye'ye göç etmek zorunda
kalmıştır.
Lazların, küçük kayıklarıyla olan denizcilik faaliyetleri, Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı sırasında oldukça önemli bir
yere sahiptir. Büyük miktarda silah ve mühimmat Batumi'den Samsun'a Laz takalarıyla getirildi. Lazlar da, diğer
Osmanlı tebaaları gibi, Cumhuriyetin kurulmasında fedakârlıklarda bulundular, emek verdiler.
1920’de, Doktor Abidin Bey (Atak), Esat Bey (Özoğuz), İbrahim Şevki Bey, Necati Bey (Memişoğlu), Osman Bey (Özgen)
ve Ziya Hurşit Bey, Lazistan milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne katıldılar.
Kültür
Osmanlı döneminde Lazistan
sancağındaki insanlar inşaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalışmak amacıyla
gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taş veya tamamen ahşap malzemeden yapılan (ahşap-çatma)
geleneksel Laz evleri, kışlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahşap oyma sanatının icra
edildiği yapıların ayakta kalabilmiş örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır.
Acara beyi olan Aslan Beg Himsiaşvili
tarafından 1886 yılında, 2 Laz kardeşe yaptırılan Batum'un günümüzdeki tek faal camisi olan Orta Cami de
sıradışı ve renkli süslemeleriyle Laz mimarisini yansıtmaktadır.
Yakın zamana değin gerçekleştirilen,
şekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da
günümüzde terkedilmek üzeredir.
Geleneksel Laz mutfağının temel besin
ögeleri Artvin (Hopa,Arhavi), Trabzon, Ordu, Giresun ve Rize'de günümüzde olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi
olmakla birlikte geleneksel pişirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değişen yaşam koşulları sebebiyle
terkedilmiştir.
Müzik ve Halk Dansları
(Laz Müziği)
Laz müziğinin geçmişi çok kadim
zamanlara dayanmaktadır. Kolhis’den günümüze değin ulaşan süreç içinde birçok kültürden ve medeniyetten
etkilenerek çeşitlilik kazanmıştır. Laz Müziği, temelde insan sesine dayanır. Günümüz Laz müziğini coğrafî
olarak Gürcistan (Kafkasya) ve Türkiye (Doğu Karadeniz) olarak iki kısımda incelemek mümkündür.
Lazlar, ezgi için
ǩaide kelimesini
kullanmaktadı
rlar. Lazca yazı
dili
geli
şmemiş
olduğ
undan Laz halk edebiyatı
ür
ün
ü olan
tü
rkü
ler sö
zlü
ifade edilip
aktarı
lı
r. Geleneksel ç
algı
lar olan kemenç
e ve tulum, Laz mü
ziğ
inin icrasında <insan sesiyle beraber> temel rol oynarlar. Tulum Lazların ulusal sazıdır. Tuluma Lazcada guda
denilmektedir; Hopa ve Batum yöresinde ise ç’ip’oni. Kemençe de Lazlarla özdeşleşmiş bir halk çalgısıdır. Kemençeye
Lazcada çemane denilmektedir; Hopa ve Batum’da ise ç’ilili... Bir diğer önemli Laz halk çalgısı da kavaldır. Kavala
Lazcada p’ilili denilmektedir.
Laz şarkıları çoğunlukla sevda
konusunu işler. Bunda, Laz erkeklerinin eskiden beri ekonomik koşulların etkisi ile evlerini terk edip uzak
diyarlara (Sovyet ülkeleri) iş aramaya ya da balıkçılık yapmaya gitmelerinin etkisi büyüktür.
Laz insanın horona olan tutkusu ve
horonun arkaik biçimi en iyi şekilde bir Laz deyişi ile özetlenebilir: Tambis moǩlimei ixoronams
(
Çal
ıya tutunup horon
oynuyor). Hopa ve Borçka yörelerinde Kafkasik etkiler gözlenir. Laz horon figürlerini açıklamak hiç de zor
değildir. Tüm hareketler yaşamın içerisinden alınır: deniz işçiliğinde yinelenen el-kol-ayak hareketleri Laz
oyunlarının figürlerine yansımıştır.
Geleneksel Laz halk danslarının yegane
adı horondur. Laz ve Hemşin horonlarının Trabzon horonlarından başlıca farkı horonlara sözlü iştirak edilmesi ve
omuz silkme figürünün eksikliğidir. Batum'da ise kabarık Karadeniz figürleri ile "horumi" ve "gandagana" denilen
danslar yapılır. Batum'da kemençe ve tulumun yanında, akordiyon ve doli de kullanlır.
Avcılık
Laz balıkçılar feluka adını verdikleri
av kayıklarını kendileri inşa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra
çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamışlardı.
Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya
da atmaca evcilleştirerek kuş avlama sanatında da ustadırlar. Nefer ya da neperi adı verilen ağlarla kuşların
geçit bölgelerinde kurulan ağlarla kuş avı yapılır.
Grup Kimliği
Etnik, tarihî, dilbilimsel ve
antropolitik açıdan "Laz" kelimesiyle nitelendirilen halk günümüzde ana dili Lazca (Lazuri nena) olan ve batıda
Rize ili Pazar ilçesinde Melyat Deresi’nden, doğuda Sarpi köyüne kadar Pazar (Atina), Ardeşen (Artaşeni),
Çamlıhemşin (Vijadibi), Fındıklı (Vitze), Arhavi (Arkabi), Hopa (Xopa) ve Borçka ilçelerinde otoktan olarak,
Sapanca, Akçakoca, Düzce, Yalova, Karamürsel, İzmit ve Gölcük kentlerinde 93 harbi (1877 Osmanlı-Rus savaşı)
muhacirleri ve Batum civarında olarak yaşayan bir halk topluluğudur.
Bunun yanı sıra kullandığı dil
Karadeniz Türkçesi olan Doğu Trabzon ve Batı Rize'de yaşayan halk topluluğu da kendini "Laz" olarak
addetmektedir. Ancak bunlar yöresel Türkçe üzerine yapılan araştırmalarda Laz Dilinin (Lazuri nena) dolayısıyla
Kafkas gırtlağının Türkçe konuşulan Batı Rize ve Trabzon’u, hatta daha da batısını etkilediğini göstermiştir.
17. yüzyıldan sonra İslamla Türkleşen Lazlar da dillerini unutmalarında karşın "Laz" kimliğine sahip
çıkmışlardı.Bu da Lazca bilen Lazlarla onların karıştırılmasına yol açmıştır.
Batı Rize ve Trabzon; Lazlar'dan
etkinlendiği gibi bölgedeki Müslüman Pontus Rumları'da bu kimliği kullanarak Karadeniz'de varlıklarını
sürdürmüşlerdir. Ayrıca Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi ile 1923 ve 1924 yılları arasında Yunanistan'a göç
eden Pontus Rumlarına yerel halk giyiniş, kültür ve lehçe farkından dolayı Lazoi (Laz) demiştir.
Kaynak:Wikipedia
|