Dr. Nizmettin ALEMDAR'ın günlüğünden;
Bu tarih kat’i olarak
kayıtlara göre değil ancak büyüklerimizden naklen alınan izahatlara göre ele alınmaktadır.
Buna göre neslimin belli olan ilk yeri Ardeşen kazasının
Tunca eski adı ile “Dutha” köyüdür. Bu köyün “Omcore” mahallesinde ikamet denen “Ali Ağa” diye anılan bu şahsın
efradından gelmekteyiz.
Yine rivayetlere göre Ali Ağa zamanın hükümetinin emri
ile Tunca Köyü ve civarından zamanın adet vechile sancak dikmek sureti ile asker toplamış ve topladığı 300 mevcutlu
asker ile Kırım Harbi’ne iştirak etmiştir.
Harpten ancak 30-40 kişi ile geri dönebilen Ali Ağa
zamanın hükümeti tarafından “Bayraktar” ünvanı verilmiş. Bu tarihten sonra Ali Bayraktar unvanı ile muhitinde
tanınmıştır.
Zamanla gözü açılan Ali Bayraktar sahile doğru göç etme
ihtiyacı hissederek şimdiki Şenyurt’ta Yeniyol karşısında bir miktar arazi temin ederek oraya
yerleşmiştir.
2 erkek evladı ile o muhite yerleşen Ali Bayraktar orada
vefat ederek Işıklı Camii etrafında bir yere defnedilmiştir.
Oğullarından büyüğü Mustafa bir hastalıktan dolayı bir
gözünü kaybettiğinden “Kör Mustafa Dayı” diye tanınmaktadır. Babasının vefatı üzerine aileyi geçindirmek gayesi ile
Bafra’ya gurbete çıkmış …. rivayete göre 40 küsur sene hiç memlekete avdet etmeden
kalmıştır.
Küçük Kardeşi Gümüş ise ağabeyinin gelmemesi üzerine o
da Bafra yolunu tutmuş ve Bafra’da henüz çok küçükken ayrıldıkları için tanımadığı ağabeyisini bularak tanışmış ve
ihtiyarlayan ağabeyisini memlekete yolcu ederek kendisi Bafra’da
kalmıştır.
Kısa zamanda Bafra’da durumunu düzelten Gümüş
zenginleşmiş ve mahallin hatırı sayılır şahısları arasında yer
almıştır.
Yine rivayetlere göre onu çekemeyenler tarafından
zehirlenerek öldürüldüğü söylenmekte ise de kati değildir. Yalnız attan düşme sureti ile genç yaşta öldüğü
sabittir.
Gümüş Bafra’ya gitmeden bıraktığı 7 yaşındaki Hasan ile
4 yaşındaki Recep babalarının Bafra’da vefatı üzerine ihtiyar amcalarının himayesine sığınmışlarsa da zaten mali
durumu bozuk olan amcaları Kör Mustafa Dayı’dan fazla bir yardım temin edilememesi yüzünden büsbütün sefil
kalmışlar hatta genç anneleri başka birisi ile evlenmek sureti ile yavrularını selamete çıkarmaya
çalışmıştır.
Hasan 12 yaşına geldiğinde zengince bir ailenin yanına
hizmetçi olarak girmiş ve hem kendisinin hem de küçük kardeşi Recep’in hayatını kurtarmak için çalışmıştır. Zamanla
evlenip 3 erkek çocuğu dünyaya gelen Hasan oğullarının yardımı ile zenginleşmiş ve bir sandal temin ederek deniz
ticareti ile uğraşmıştır. Bundan sonra Hasan Reis adı ile muhitin zenginleri arasına
girmiştir.
Bu hale gelmesinde büyük oğlu Sait’in büyük rolü
olmuştur. Sait….. …… …… … . Çalışkanlığı sayesinde ailesini selamete çıkardığı gibi muhitin en tanınmış
simaları arasına girmiştir. Şaban ve Hamdi isimli kardeşleri ile muhitte
tutunmuştur.
Hamdi, Hasan reisin en küçük oğlu ve babamdır. En küçük
evlat olması dolayısı ile fazla yüz görmüş, haşin tabiatlı idi. Küçükken mahalleden bir arkadaşını bir kavga
esnasında öldürmüştü. Bu yüzden hapse girmemek için kaçak olarak dağlarda dolaştı. Bir ara Rusya’ya kaçtı. Nihayet
teslim oldu. Cezasını doldurduktan (sonra) akıllanıp işe sarıldı. Ağabeyinin direktifi ile yeni inşa edilen
sandalda çalışıyordu. Nihayet Birinci Cihan Harbi patladı. Ortanca ağabeyisi Şaban’la beraber askere gitti. En
büyük ağabeyleri Sait memlekette
kalmıştı.
Harp sırasında babam Hamdi gözlerinden vurularak
Rus’lara esir düştü. O sıralarda Rus işgali altında olan memlekete
getirildi.
Bu sırlarda dedem de yatağa düşmüştü. Daima küçük oğlunu
sayıklıyordu. Büyük amcam gözlerini kaybeden küçük kardeşi babamı eve getirip dedeme “Baba Hamdi’yi getirdim işte”
deyince, hasta olan dedem yatağından bir kere doğruldu, baktı ve bir daha kalkmamak üzere hayata gözlerini
kapadı.
Babam artık amcam ağabeyisinin himayesinde idi. Ona bir
evlat gibi bakıyordu. Fakat talih burada da gülmedi. Küçük amcam henüz askerden dönmemişti ki büyük amcam
düşmanları be sevmeyenleri tarafından kuşunla vurulmak sureti ile
vuruldu.
Babam büsbütün yalnız kalmıştı. Üstelik de gözleri
görmüyordu. Kaderi ile baş başa
bırakılmıştı.
Bir müddet sonra acıyanların aracılığı ile bir miktar
malüliyet maaşı bağlandı ve askere gitmeden evvel nişanlandığı annemle
evlendi.
Izdıraplı bir hayat başlamıştı. Umumi Harp bütün
servetleri alıp götürmüştü. Artık babamın cüz’i bir malüliyet maaşından başka bir geliri
yoktu.
Babamın ilk çocuğu ablam Nadiye idi. Ablam Nadiye zaten cılız doğmuştu. Güçlükle büyütülebildi.
Ondan sonra ben dünyaya geldim. Benim doğuşuma babam çok sevinmişti. Bir umut kaynağı idim. Benden çok şeyler
bekliyordu. Çok küçük yaşından beri beni yatağından ayırmıyordu.
İşte bu zeminde dünyaya geldim.
|